17 Mart 2014 Pazartesi

Sokak kedisi 'Bob'

Sokakta Hayat Var.

Dünya sadece bizim için mi var, milyarlarca ademoğlu için mi sadece? Tüm yaratılanlar, bütün bu nimetler sadece bizler için mi? Çok fazla sorgular olmuştum ki bunu bir kez daha 'hayır' diyebildim düşüncelerime. Ödevimiz olan kitap eklerini araştırırken takılıverdi gözüme ' Sokak kedisi Bob'. Aslında daha öncede karşılaşmışız kendisiyle, hemde birçok kere. Kedi sever birisi olarak girdiğim sosyal sitelerde rastlamıştım gitar çalan bir genç yanında bir kedi tabir yerindeyse el çarpıyorlardı. Hani yaparız ya biz 'çak bir beşlik' diye aynen öyle. Hemen incelemeye koyuldum Aydınlık Gazetesi 1 Mart Cuma tarihli 53.sayılı kitap ekini. Burcu Özüpek yazıyordu.
 ''Aramızda kaç kişi günlük koşuşturma içinde, bizim dışımızdaki canlılarla bir dünyayı paylaştığımızın farkında? Üstelik onların bize gereksinmesi kadar bizim de onlara gereksinmemiz olduğunun ne kadar insan farkında? James Bowen de değildi. Gözü uyuşturucudan başka bir şey görmüyordu ki! Ta ki Bob karşısına çıkıncaya kadar. İşte kitabımız bu can dostlarımızdan biri olan Bob ile ilgili. Yabancı Yayınevi’nden çıkan kitap James Bowen, tarafından kaleme alınmış. Kitabın en önemli özelliği kitapta anlatılan her şeyin birebir yaşanmış olması. Kitap James Bowen’ın kedisi Bob’u bulmasıyla başlıyor. Sokak şarkıcılığı yapan Bowen, bir gün eve geldiğinde kapısının önünde Bob ile karşılaşır. Yaşadığı eve yeni taşınan ve uyuşturucu bağımlılığından kurtulmaya çalışan Bowen bakamayacağı düşüncesiyle Bob’u evine almak istemez. Ancak geçen günler içerisinde kedinin kararlı tavrı karşısında Bowen “yenilgiyi” kabul edip Bob’u evine almaya razı olur. Kıt kanaat geçinen Bowen için bu yeni durum hem maddi, hem de manevi açıdan hazır olmadığı bir durumdur. Ayrıca Bob’u bulduğunda kedinin sağlığı da pek içaçıcı durumda değildir. Bowen Bob’u en kısa ve en ucuz yollarda tedavi ettirmenin yollarını arar. Tedavi süresi boyunca beraber yaşamaya başlamış bulunan ikili farkında olmadan bir daha ayrılamayacakları bir yaşama uzanmaktadır. Öyle bir yaşam ki, Bowen sokak şarkıcılığı yaparken Bob onun gösterisini tamamlamaktadır. Bir insanla bir kedi, hayatlarını idame ettirebilmek için giriştikleri mücadelede birçok zorluğun da üstesinden gelmek durumundadır. Biricik dostu Bob’u gördüğü anda onun özel bir kedi olduğunu düşünmeye başlayan Bowen sokaklardaki insanların ona gösterdiği büyük ilgiyle birçok giderlerini karşılamaya başlamıştır zaten. Ancak bu durum herkes tarafından iyi karşılanmaz ve sokak şarkıcılığı işi biter. İkili bu kez daha “ciddi” bir iş olan dergi satıcılığına başlar. Bowen’ın bu kararı almasında Bob’un rolü büyüktür. Çünkü artık o yalnız yaşayan bir insan değildir, kedi de olsa bir başka canlının sorumluluğunu üstüne almıştır. Düzenli bir işe başlamaya karar vererek hayatında ikinci büyük değişikliği yapan Bowen ve Bob’u bu yeni süreçte de sevenleri ve sevmeyenleri peşlerini bırakmazlar. James Bowen’ın Facebook ve Twitter üstünden çok sayıda takipçisi var. Birçok fotoğrafa ve videoya bu yolla ulaşmanız mümkün. Üstelik Bob’u Youtube da ünlü yaparak onların hayatlarını değiştiren ve bu kitabın yazılmasına vesile olan ünlü “çak videosunu” da mutlaka izlemelisiniz. Bir kedinin bu kadar akıllı olup olamayacağı konusunda kuşkuları olanlara rahatlıkla savunabilirim ki o sıradan bir kedi değil. Çünkü hiçbir kedi sıradan değildir. Her şeyden önce çişi geldiğinde tuvalet kullanma alışkanlığına sahip olan bir canlıya kimse sıradan diyemez. Sokakta tanıştıkları insanların örüp getirdikleri ya da hediye ettikleri giysiler ile şıklaşan sokak modasının mankeni haline gelen Bob bu aralar beyaz perdeye de adım atmayı bekliyor. Çok satanlar listesinde olan kitapla birlikte ikiliyi konu alacak film haklarının Hollywood’a satıldığı biliniyor. “Sokak Kedisi Bob”u çok satanların ilk sırasına yerleştiren özelliklerin başında okuma kolaylığı ve akıcı anlatımı geliyor. Üstelik bir de mükemmel bir dostluk hikayesi var.''

Kitap öylesine bir bütün ki insan bir başladığında bir türlü kopamıyor. Sanki çevrenin tanıdıklığı ve yaşanılanların sıcaklığı yada hala yaşıyor olduğumuz bildiğimiz şeyler oluşu bizi bu denli kitaba kitliyor. Çünkü henüz okumaya yeni başlamama rağmen bir türlü çekemiyorum gözlerimi sayfalardan.Öylesine güzel bir dostluk var ki burada, bunca yıldır insanların Bowen'e veremediği  dostluğu minicik 4 ayaklı üstelik konuşamayan bir canlı, bir 'kedi' veriyor. Bu dostluk sayesinde Bowen yıllardır kölesi olduğu uyuşturucu kullanmaktan vazgeçiyor, onca zaman insanların onu farketmediği gitarı Bob ile birlikte farkediliyor ayrıca gitarını  sokaklarda Bob'la birlikte çalınca işleri açılıyor, yoksulluktan kurtuluyor; dahası başından geçenleri yazdığı kitap sayesinde zengin  oluyor. Sanki Bob ona bir sihir getiriyor, sanki öncesinde Bowen görünmezdi ve Bob ona getirdiği iksirle onu farkettirdi. Kitabı tamamladığımda eminim gözlerimdeki pelerin kalkacak. Her ne kadar dikkat etmeye çalışsamda gözden kaçırdığım şeyleri daha iyi göreceğim düşüncesindeyim.

Bowen yıllarca belkide insanlardan uzak sakin bir yaşam sürdü, içinde yaşadığı dünyaya başkalarını buyur etmemişti. James Bowen, Londra sokaklarında gitar çalıp şarkı söyleyerek geçimini sağlayan biridir. Çocukluğunda ailesinin boşanması ve annesinin yanında sürekli seyahat etmesi nedeniyle ailesiyle bağları kopuktur. Avustralya'da yaşayan annesinin yanından ayrılıp İngiltere'ye dönmüş ve bu aralarda da uyuşturucuya başlamıştır. Uyuşturucuyu bırakmaya çalıştığı sıralarda da hayatına yeni biri girmiştir ve bu yeni biri kahramanımız Bob'dan başkası değildir. Bowen, yaralı bulduğu sarmanı iyileştirdikten sonra birbirlerini iyice benimsediklerini fark etmiş ve Bob'u sokaklara salma kararından vazgeçmiştir ve Bob için daha iyi bir insan olmaya çalışmıtır. Oysa ilk başta Bob'un ihtiyaçlarını karşılayabileceğinden emin olamadığı için onu kapıdışarı etmiştir. Ama özel kedi Bob o kadar kararlı davranmıştır ki tatlı bir zorbalıkla kendini buyur ettirmiştir.

Bowen'ın yaptığı gözlemlerin acımasızlığı çok fazla. Aslında var olan bir sorunun nasıl görmezden gelindiğinin bir örneği bence. Toplumsal sorunlarımızdan birisi, hatta belkide en büyüğü;
Sırf kendilerinden daha düşük düzeyde yaşadıkları için bu kişilerin yani sokakta yaşayan insanların insan yerine konmaması, sokaklarda gitar çalarak bir şey satarak geçimini sağlayan birineuyanık hatta tabir yerindeyse 'beleşçi'  gözüyle bakılması, geçimini dergi satarak sağlayanlara dilenci muamelesinin yapılması bunlar hem Bowen'in gözlemleyip yorumladığı-yakındığı hemde bizim toplum olarak sindirdiğimiz en büyük sorunlardan birisi. Çünkü burada aslında hep varolan bir noktaya değinilmiş. Her sabah işe giderken kırmızı ışıkta arabamızın yanına gelip mendil satan çocukları görüyoruz, ama görmezden geliyoruz. Ya da Kızılay da, Tunalı da, Sıhhıye de yemeğe koşuştururken caddede gitar çalan,saz çalan, ney çalan insanları görüyoruz. Ama hiç dinlemiyoruz. Toplumca 'vakit yok'a sığdırıveriyoruz bahaneleri. Bir örnek belirtmek istiyorum;

'Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider. Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider. Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar. Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz. Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı.Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz?' Bu araştırmam için yaptığım bir alıntıydı. Peki ya biz sadece bu sorulara cevap mı arıyoruz Joshua Bell'in farkedilmemesini ele aldığımızda. Yoksa insanların sokağı algısının olmadığını mı anlamalıyız. Bence ikincisi daha önemli bizim için. Çünkü toplum olarak yabancılaşıyoruz, çevremize, diğer insanlara. Hatta hayvanlara bitkilere bile. Ağaçlarımızı katlediyoruz, sırf yeni apartmanlar dikebilmek için. Hayvanları katlediyoruz, sırf modanın bize getirisi için oysa hiç düşünmüyoruz onları benimsersek neler neler kazanabiliriz. Hayvanlarla birlikte yaşamayı becerebilsek, bitkilerle dost olsak, çevremizi tanısak. Öylesine yabancıyız ki.. Sokakta yaşayan insanları geçtim artık karşı komşumuzu bile tanımaktan korkar olduk çünkü artık ilişkilerimiz doğallıktan çıkıyor yapaylığa doğru ilerliyor. 'Eğer karşımdaki bana bir fayda verecekse var, aksi takdir de yok' felsefesini benimsedik. Joshua eğer adı söylenirse 'müziği iyidir' denilip dinleniyor, ama kılığı kıyafeti kötü bir kemancı olarak çıkarsa karşımıza 'sokak çalgıcısı-sokak insanı, tehlikeli' yaftasıyla yolumuza devam ediveriyoruz. İşte Bowen'de bunu en acımasız haliyle, haklı da olarak gözlerimizin önüne bir kez daha getiriyor. Sırf görebilmemiz için.. İşte, Bowen de  bu şartlarda yaşarken hayatına Bob giriveriyor.
    Bir kaç yorumcunun kitap değerlendirmelerini okuduğumda şuna dikkat ettim.Kitabın daha çok Bob ağırlıklı olacağı düşünülsede aslında öyle değil. Başlarda Bowen'ın kendi hayatından bahsetmesi, Bowen'ın nasıl bu hale geldiğini , hayatına giren Bob'un neleri değiştirdiğini anlamamızı sağlıyor. Bowen'ın ve Bob'un iyiye giden hayatlarını okurken onlarla birlikte seviniliyor. Aralarındaki bağı ve birbirlerine duydukları sevgiyi okumak biraz olsun kaldırıyor gözlerimizdeki perdeyi. Toplumu oluşturan bireyler olarak, biz değişirsek yada bizim gözümüzden kalkarsa bu perde her insan bir fayda getirecektir. Her faydalı insan ise faydalı toplumu oluşturacaklardır. Kim bilir belkide bu kitaptan sonra insanlar kedilere işkence yapmayı keser de hastalıklı ruhlarını düzeltmek için bir fırsat elde ederler.
Dışarıya baktığımızda sadece çevremiz yok. Aslında sokakta gerçek bir hayat var. Evde yatağımızda uyurken değil, aslında hayatı sokakta yaşıyoruz.  O kadar çok hayat var ki her birinin ayrı bir hikayesi. Ama bizim asıl bahsettiğimiz hikaye 'farkındalığın,farkında olmanın' hikayesi.
Her ruhun bir 'Bob'u olmalı. Ayna gibi, görmeli insan kusurlarını, hatalarını..

                                                                                                    Emine ÇALIŞKAN
                                                                                                  Sosyoloji- 1302031002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder